Seranad
Dağların tepeleri karla kaplıyken,
kendini gösteren ayın muhteşem ışığı ve karlara yansıyan muhteşem görüntüsü…
dağlar şimdi karla kaplı. Ay, gitmek isteyenlere yol ışığı veriyor. Gel diyor
herkese, “gel” çağırıyor yüreğimi, çağırıyor ayaklarımı, çağırıyor zamanlarımı…
Oysa ben, sadece seyrediyorum resimlerden. Bir dağlarım var bir yüreğim.
Yüreğimi gönderiyorum dağlara ve çıkıyorum hayalimde dağların tepelerine,
geziyorum ruhumla. Ben, yıllarca dağarlımın ve ay ışığımın hasretini çekerken
kim bilir hangi kurt, hangi kuş, hangi keçi, hangi geyik geziyor, benim olmak
istediğim yollarda.
Ilık ılık bir nefes sarıyor
yüreğimi. Gün bitip, geceye kavuşuyor ve ben, hasretimle, dağlarımı
seyrediyorum. Bir aşktır bu ve bir yürektir sevgiye çarpan oysa ben, onsuz ve
kimsesiz hissediyorum. Olmak istediğim yerle olduğum yer arasında çelişkiler de
dolaşırken; dağların patikalarında yürümeye başlıyorum. Ay ışığı, meşalem…
Ne gün ne gece ne başka bir yürek
sadece yalnızlığım ve ay ışığım ve ben… Gündüzüm, geçsin istiyorum ve gecem
gelsin ki hayallerimin tatlı sığınağına saklanayım. Bir ceylanla yürüyeyim, bir
kurtla dost olayım, bir kuşla şarkı söyleyeyim, bir ayıyla bal çalayım, bir
keçiyle kayalarda zıplayayım. Ama hayaller ve ben; ve gerçekler ve ben. Ay’ın
seranadını duyuyorum ruhum da. Söylediği şarkıları ve yalnızlığının içerisinde
yürek yürek herkese ışık oluşunu. Şarkıları, dans ettirsin bana ve çağrısın
yanına. Ay ışığımın sesiz ve yürekten şarkılarını dinliyorum şimdi. Ve karların
üzerindeki yakamozlarını. Işıklar dans ediyor kar taneciklerinin üzerine ve
yalnızlığımı, kendine dost ediyor. Kimse tam anlamıyla mutlu değil veya tam
değil ki. Herkes, kendi yalnızlığının içinde ve kendi duygularının boğumu
altında düğüm düğüm olmuş. Oysa ay, kendi yalnızlığını ışık yapmış insanlara ve
kendi boğumlarından kurtulmuş ama ben, onun kadar cesur değilim belki…
Ay ışığım, dağlarda yakamozları
oynatırken ve yollara kıvrım olurken; ben, kendi yakamozlarımı topluyorum
günümde ve gecemde. Oysa şimdi, dağlarımın patikalarında yürümek isterdim. Ve
ay ışığım, yolumu aydınlatsa ve ben, karların içerisinde çediklerimle bata çıka
ilerlesem… Tıpkı yaşmada yaptığım gibi. Hedefime yürürken, yaşamdan aldığım
ilhamlarım, ışığım olmuş ve gidiyorum hem gece hem gündüzün soluğunda ve
yakamozlar oynuyor etrafımda, yaşamımın dolambaçlı yollarında ki oyunlara inat;
onlar bana, en güzel oyunları sunuyorlar… ben, hayretimin şaşkınlığı içerisinde
ve yakamozlarımın ışıltısıyla bulduğum yollarımda, yüreğim huzur ve mutlulukla
ama bir o kadar dolambaçlı iniş çıkışlarında çırpınırken; gene bir tebessüm
görüyorum başımı kaldırdığımda. Ay, tüm ihtişamıyla yollarıma yakamozlar
gönderiyor ve korkma ben hep buradayım ve sonsuza kadar senin ruhuna tüm
sevgimi ve yakamozlarımı göndereceğim diyor, adeta…
Ne karla kaplı dağlar, ne
fırtınalar, ne çamurlar, ne seller, ne kayalıklar… hepsi bize dost oysa biz
kendimize bile dost değilken; kendi ruhumuzda ki aşkları yakalıyoruz, ay
ışığının yakamozlarında. Ve diyor, aşkını en güzeli dağlarda gizli. Gel, diye fısıldarken
yüreğime, gezerken düşlerimde; ben, sadece hayaller kurmak istiyorum
yaklamozların oyunlarından ve dost olmak istiyorum önce kendime sonra kainata
ama belki bir gün, ay ışığımın yüreğime seslenişini duyar ve giderim arkasından
dağlara çünkü beni kandırmak üzere gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder