Hayat Ağacı
Hayat ağacının kökleri derinlere ulaşırken toprakta; başı göğe uzanır
yeryüzünde… Bir yaşama, bir aşktır bu ve kendini temsil ettiği insanı yaşama
bağlayan. Görünmeyen bir bağla bağlıdır ağaç ve insan. Oysa ne kadar da
unutuldu bu bağ. Her insanın bir hayat ağacı vardı ve doğduğunda bir ağaç
dikerdi kendiyle yaşama hediye.
Beraber safta durduğu ağacıyla
secdeye varırken, kendi kulluğunun bilincini öğrenirdi yaşama. Avcı değildi
katleden veya yıkıcı yok edici.
Gün dosttu, güneş dosttu, çiçek
dosttu yaşam dosttu; oysa kendi kulluğunun bilincini unuturken, dünyadaşları da
kulluğunu unuttu, indirdi savaş baltalarını kendi hayat ağacının köküne…
Kıyasıya özgürlüğe darbeler indirdi,
kullandığı medeniyet baltası kendine bir yol açarken. Artık ne güneş çiçeği
yüzünü güneşe döndürür oldu nede ay ışığı yol gösterir oldu geceye.
Aklar, kendi kabuğuna çekilirken
karaların zamanı geldi ve sardı sıvadı güneşi, ayı, yıldızları. Kurtlar artık
yol göstermiyor kaçıyorlardı insanlardan; oysa yeryüzünde bir insan yürürken,
kuşu, kurdu, ayı, güneşi ve tüm yaşamı arkasından coşkuyla cemaat ederdi.
Yaşama dosttuk, kulduk ve aşktık ama
benliğimizi yitirirken her şeyi de yitirdik aslında. Kainat, savaş baltalarını
gömerken; insan, medeniyet baltalarını çıkartıp bulutlara bile çelme taktı.
Artık Oturan Boğa, Bilge Baykuş, Ceylan Gözlü, Sessiz Kurt sustu ve ulumaları
kesildi yeryüzünden.
Kesik gövdesinden filizlenen yeni
bir yaşamla kendini geleceğe taşımak istedi gürgen. Çam’ın köküne sakladığı
kemiği, aklınca aç sahibiyle paylaşan köpek, artık sinmiş ve pusmuştu ve kendi
bile doyacak kemik bulamaz olmuştu… Bir ezanlarda, ettiği duasıyla Rabbine
sitem etmişti, “biz de kuluz da insanoğlunun hali nicedir ne oldu…”
Baykuş, bilge duruşuyla cevapladı
tüm soruları, “Biz, sanırım insanoğluna yenildik. Yaşamın ve doğanın gücünü yok
etti ve bizi de bu hastalığına düçar etmekte. Çare aslında bir ses vermede bir
dua olmada Yaradan’a, cümlelere haber verelim ve bir dua salalım
yeryüzünden gökyüzüne. Ola ki Rabbimiz kabul buyurur ve biz aciz kulları tekrar
yaşama ve insana bir güç oluruz.”
Tamtamlarla, savaş baltaları çıktı
yerinden. Kuşlar, böcekler, ağaçlar, çiçekler toplandı ve tüm evrene
insanoğluna savaş başlattı. Oysa insanoğlu öyle körelmişti ki sade canlılara
değil tüm kainata ve kendi cinsine bile zehir olmuştu.
Secdeleri, kandırık yaşamına paralel
huzursuz, ruhsuz ve boştu… Duaları, tevbesiz, şükürsüz ve acinasıydı. Uzattığı
bir yardım eli, sadece gösterişe bir kapıydı. Ve insan, kendi ruhunu da
kulsuzluğa, yalnızlığa, yalanlara mahkum etmişti…
Hayat ağacı sustu artık çünkü
benliğini yitirmişti. Kulluktan çıkıp kulların taptığı olmuştu. Kendine tapan
bir yaşam ne verebilirdi ki ve Allah diledi ki gerçekler bilinsin. Kendisine
secde için yarattığı kainat haddini bilsin, kitap verdi peygamber verdi; oysa
emanete ihanet etti yeryüzünün halifesi.
Şaştı, aptallaştı ve kulluğunun
bilincinden çıktı. Secde etmek yerine kendine secde ettirmek için çareler
aradı. Kendini pusuya düşüren zihniyetlerden kurtulmak beklide en kolayken en
zor yolu seçti ve kendini yaşma düşman etti…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder