12 Şubat 2024 Pazartesi

 HAPİS

Parmaklıklı pencereden vuran ışıkla gözlerini açtı ve uyuduğu samanların üzerinden doğruldu. Uyku sersemi önce bulunduğu yeri ayrımsayamadı… gözlerini oğuşturdu ve gerindi. Yavaş yavaş hafızasını toplamaya başladı ve neden burada olduğunu hatırladı. Ağlamaya başladı, bir haftadır bu ahırda kilitli olduğunu hatırladı. Ağlaması daha da çoğaldı. Buradan nasıl kurtulacağını bilemiyordu. Ayağa kalkmak istedi ama vucudu o kadar ağırıyorduki hareket etmekte zorlandı. Kollarını sıyırdı morluklara baktı. Sırtı hala acıyordu ve kim bilir ne haldeydi. Kocası, acımadan kemeriyle döverken çıkardığı vahşi sesler çınladı kulağında. Bu hale nasıl gelmiş nasıl böyle bir adamın eline düşmüştü bilemiyordu. Bu düşünceler içindeyken kapının dışından sesler geldi. Kilidin kapıda dönme sesinden sonra kapı açıldı. Büyük görümcesi içinde kuru ekmek, soğan, su bulunan tepsiyi fırlatırcasına önüne koydu. “Zıkkımlan, geberesice” diyerek geldiği gibi hızla çıktı.

Neredeyse sürünerek tepsiye yaklaştı ve aldı. Açlıktan ekmeğe ve soğana saldırdı adeta. Büyük bir ısırık soğandan büyük bir ısırık ekmekten alarak ağzını tıka basa doldurdu ve çiğnemeye başladı. Koca koca gelen lokmaları çiğnemek hatta yutmak zordu, bir yudum su içerek yutmasını kolaylaştırdı. Bu şekilde tüm ekmeği, soğanı bitirdi. Suyun birazını ne olur ne olmaz diye sonraya sakladı. Biraz kendine gelmişti. Düzenli olmasada arada böyle yiyecek veriyorlardı. “Demekki ölmemi istemiyorlar” diye düşündü. İçerisi ve üstü başı kokuyordu. Defi hacetini ağılın bir köşesine yaptığından içerisi kokmuştu. Bir haftadır yıkanmamıştı. Her tarafı kaşınıyordu. İçinde bulunduğu durumu değerlendiremeyecek kadar sersem bir durumda olduğunda uyuduğu köşeye gitti ve yarı uzanır oturdu.

Anıları onu sarmalamaya başladı. Mutlulukla geçen çocukluğu ve gençliği geldi aklına. Elbebek gülbebek büyütülmüş, çok güzel gençlik yılları yaşamıştı. Bir dediği iki edilmezdi. Ailesi çok zengin olmasada imkanları dairesinde istediği şeyleri yaparlardı. Kocasıyla tanıştığı zaman geldi aklına henüz yirmi iki yaşındaydı, üniversite ikiye gidiyordu. Kocasıyla bir arkadaş gurubunda tanışmıştı. Hemen hoşlanmışlardı birbirlerinden. Üç ay içinde aşık olmuşlar evlenmeye karar vermişlerdi. Şimdi düşünüyorduda ne kadar hata etmişti; üniversiteyi yarım bırakmış ailesinin okulu bitir evlenirsin demesine karşı onları dinlememiş ve ayak direterek evlenmişti. Kocasının market zinciri vardı ve çalışmasına gerek olmadığını söylemişti. Aileler, ısrarlarına dayanamamış ve düğünlerini yapmışlardı. Çok güzel bir kır düğünüyle evlenmiştiler. Güzel bir ev dayayıp döşemişler ve evlendikten sonra orda yaşamaya başlamışlardı.ilk birkaç yıl güzeldi herşey taki kocası kumara başlayana kadar… Yavaş yavaş erimişti servetleri. Bu arada kocasının başka kadınlarla ilişkisi olduğunu öğrenmişti, dünyası başına yıkılmıştı. Birkaç defa ayrılmaya çalışmış ama her defasında kocası düzeleceğini söyleyerek bin bir özürle onu geri döndürmüştü. İlk önceleri tüm yaşadıklarını ailesinden gizlemeye çalıştı. Belirli bir süre başardıda gizlemeyi ama evi terk edince mecburen ailesine gitmişti ve onlara içinde bulunduğu durumu anlatmak zorunda kalmıştı. Kocasına dönsede artık eski zengin hayatı kalmamıştı, kenar bir mahalleye taşındılar ve son kuruşlarını harcayana kadar orda kaldılar. Paraları kalmayınca köye gitmeye karar verdiler. Kocasını hala sevdiği için bunada evet dedi ve köye döndüler. Köyde kocasının anne babası ve evlenmemiş büyük görümcesi vardı. Gittiklerinde herşey ilk zamanlar güzeldi fakat zaman ilerledikçe kaynanası ve görümcesi ona karşı değişmeye başladılar. Oturuş kalkışına, giyim kuşamına laf etmeye başladılar. Bununlada kalmayıp kocasını sürekli doldurmaya başladılar. Kocası annesinin ve ablasının söyledikleriyle kendisine baskı yapmaya başlamıştı. Sokağa çıkmasını bile yasaklamıştı. Anne kız birde evin ve ahırın işlerini üzerine yıkmışlardı. Akşam odasına çekildiğinde üçü oturup konuşuyorlar ve konu hep kendisi oluyordu. Odasından konuşulanları duyuyordu annesi ve ablası hep onu kötülüyordu. Pasaklıymış, tembelmiş, laf cambazıymış mış ta mış. Ne yapacağını bilemiyordu. Zamanla dayaklar başladı; önceleri tokat veya yumrukla sonraları kayışla dövmeye başlamıştı. Bir yolunu bulup buradan gitmeliydi ama eline beş kuruş para geçmiyordu. Üstelik ailesinede ulaşamıyordu. Sabahın köründe kalkıp akşam geç saatlere kadar çalışıyordu. Değil kendine bakmaya nefes almaya bile zamanı yoktu. Kocası sözlü saldırılarada başlamıştı,” çirkinsin, bakımsızsın, pissin.” Diyerek onu yataktan tekmeyle kovalıyor oda yerde tahta zeminde yatıyordu.

Ahıra kapatılmadan bir hafta öncesinde kaçmaya karar vermişti. İçine giyecek ve bir parça ekmek koyduğu bir çanta hazırladı. Sabah kaçacaktı… Sabah olunca kalktı, herkes uyuyordu. Giyindi hazırladığı çantayı aldı ve yola koyuldu. Tek yapması gereken şey ana caddeye kadar yürümekti. Kimsye görünmemeye çalışarak köyün ara sokaklarından geçti ve ana caddeye çıktı. Ama beş dakika sonra arkasından gelen sesle döndüğünde kocasının gelmekte olduğunu gördü. Yüzü öfkeden mosmordu. Caddede koşmaya başladı… o koşuyor kocasıda arkasından koşuyordu. Nefes nefese kalmıştı. Ciğerleri patlicak hale gelmişti. Ağırlık yaptığını düşündüğü çantayıda savurdu. Daha hızlı koşmaya gayret etti ama boşunaydı. Kocasının soluğunu hissetmesiyle onun yapıştırdığı yumrukla yere düşmesi bir olmuştu. Adam o yere düştükten sonra üzerine çullandı ve vurmaya devam etti. Yerde cenin pozisyonunu almış ve darbelerden kendini korumaya çalışıyordu. Sonunda kocası durdu ayağa kalktı ve çekiştirerek onuda kaldırdı. Arkasından sürükleyerek eve doğru yürümeye başladı. Eve vardıklarında evin arkasındaki ahıra sürüklemeye devam etti. Ahıra vardıklarında kapıyı açtı ve kendisini içeri fırlattı. İçeri girdikten sonra kemerini çıkartarak bu defa kemerle vucudunun neresine rast gelirse vurmaya başladı. Çığlıkları yalvarmaları fayda vermiyordu durması için. Epey kayışla dövdükten sonra,” şimdide kaç bakalım. Burda kalda aklın başına gelsin.” Diyerek ahırdan çıkıp kapıyı üzerine kilitledi ve işte bir haftadır burdaydı. Birden ahırın kapısından sesler gelmeye başladı. Bir kadın sesi,” burda biliyorum başka bir yerde olamaz aç ahırı.” Diyordu. “Ahırda ne işi olurki, yok burda. Çekti gitti işte.” Diye görümcesinin sesi geliyordu. Diğer ses yabancı gelmiyordu ve devam etti,”bak aç kapıyı diyorum sana yoksa gidip jandarmayla geleceğim.” Dedi. Kulaklarına inanamıyordu. Sesi tanımıştı annesiydi bu. Mutluluktan gözleri yaşarmıştı bulmuşlardı kendisini. Sendeleyerek ayağa kalktı bu arada ahırın kapısında anahtar dönüyordu. Kapı açıldı, annesi içeri girdi. Bir an durdu gözlerinin karanlığa alışmasını bekledi. Nihayet kızını görmüştü ,” yavrum, naptılar sana. Korkma geçti babanda burda.” Dedi. Yavaş adımlarla annesinin kollarına yürüdü. Annesi kollarını açarak onu karşıladı. Sıkıca sarıldılar… “ annecim ben özür dilerim sizin sözünüzü dinlemeliydim” diyerek annesinin kollarında hıçkırıklara boğuldu. Annesi,” artık bunların bir önemi yok yavrum kurtuldun ve seni sağ salim bulduğum için mutluyum.” Dedi, evet artık kurtulmuştu… başını annesinin omuzuna gömerek hıçkırıklarla sarsıla sarsıla ağlamaya devam etti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  ŞİİR MASAL Derenin ötesinde inci tanem… Gözlerim arar ama bulamaz, Onsuz olduğumda nefesi sarar beni, Onunla olduğumdaysa heyecanı...