HAPİS
Parmaklıklı pencereden vuran ışıkla gözlerini açtı ve
uyuduğu samanların üzerinden doğruldu. Uyku sersemi önce bulunduğu yeri
ayrımsayamadı… gözlerini oğuşturdu ve gerindi. Yavaş yavaş hafızasını toplamaya
başladı ve neden burada olduğunu hatırladı. Ağlamaya başladı, bir haftadır bu
ahırda kilitli olduğunu hatırladı. Ağlaması daha da çoğaldı. Buradan nasıl
kurtulacağını bilemiyordu. Ayağa kalkmak istedi ama vucudu o kadar ağırıyorduki
hareket etmekte zorlandı. Kollarını sıyırdı morluklara baktı. Sırtı hala
acıyordu ve kim bilir ne haldeydi. Kocası, acımadan kemeriyle döverken çıkardığı
vahşi sesler çınladı kulağında. Bu hale nasıl gelmiş nasıl böyle bir adamın
eline düşmüştü bilemiyordu. Bu düşünceler içindeyken kapının dışından sesler
geldi. Kilidin kapıda dönme sesinden sonra kapı açıldı. Büyük görümcesi içinde
kuru ekmek, soğan, su bulunan tepsiyi fırlatırcasına önüne koydu. “Zıkkımlan,
geberesice” diyerek geldiği gibi hızla çıktı.
Neredeyse sürünerek tepsiye yaklaştı ve aldı. Açlıktan
ekmeğe ve soğana saldırdı adeta. Büyük bir ısırık soğandan büyük bir ısırık
ekmekten alarak ağzını tıka basa doldurdu ve çiğnemeye başladı. Koca koca gelen
lokmaları çiğnemek hatta yutmak zordu, bir yudum su içerek yutmasını
kolaylaştırdı. Bu şekilde tüm ekmeği, soğanı bitirdi. Suyun birazını ne olur ne
olmaz diye sonraya sakladı. Biraz kendine gelmişti. Düzenli olmasada arada
böyle yiyecek veriyorlardı. “Demekki ölmemi istemiyorlar” diye düşündü. İçerisi
ve üstü başı kokuyordu. Defi hacetini ağılın bir köşesine yaptığından içerisi
kokmuştu. Bir haftadır yıkanmamıştı. Her tarafı kaşınıyordu. İçinde bulunduğu
durumu değerlendiremeyecek kadar sersem bir durumda olduğunda uyuduğu köşeye
gitti ve yarı uzanır oturdu.
Anıları onu sarmalamaya başladı. Mutlulukla geçen çocukluğu
ve gençliği geldi aklına. Elbebek gülbebek büyütülmüş, çok güzel gençlik
yılları yaşamıştı. Bir dediği iki edilmezdi. Ailesi çok zengin olmasada
imkanları dairesinde istediği şeyleri yaparlardı. Kocasıyla tanıştığı zaman
geldi aklına henüz yirmi iki yaşındaydı, üniversite ikiye gidiyordu. Kocasıyla
bir arkadaş gurubunda tanışmıştı. Hemen hoşlanmışlardı birbirlerinden. Üç ay
içinde aşık olmuşlar evlenmeye karar vermişlerdi. Şimdi düşünüyorduda ne kadar
hata etmişti; üniversiteyi yarım bırakmış ailesinin okulu bitir evlenirsin
demesine karşı onları dinlememiş ve ayak direterek evlenmişti. Kocasının market
zinciri vardı ve çalışmasına gerek olmadığını söylemişti. Aileler, ısrarlarına
dayanamamış ve düğünlerini yapmışlardı. Çok güzel bir kır düğünüyle evlenmiştiler.
Güzel bir ev dayayıp döşemişler ve evlendikten sonra orda yaşamaya
başlamışlardı.ilk birkaç yıl güzeldi herşey taki kocası kumara başlayana kadar…
Yavaş yavaş erimişti servetleri. Bu arada kocasının başka kadınlarla ilişkisi
olduğunu öğrenmişti, dünyası başına yıkılmıştı. Birkaç defa ayrılmaya çalışmış
ama her defasında kocası düzeleceğini söyleyerek bin bir özürle onu geri
döndürmüştü. İlk önceleri tüm yaşadıklarını ailesinden gizlemeye çalıştı.
Belirli bir süre başardıda gizlemeyi ama evi terk edince mecburen ailesine
gitmişti ve onlara içinde bulunduğu durumu anlatmak zorunda kalmıştı. Kocasına
dönsede artık eski zengin hayatı kalmamıştı, kenar bir mahalleye taşındılar ve
son kuruşlarını harcayana kadar orda kaldılar. Paraları kalmayınca köye gitmeye
karar verdiler. Kocasını hala sevdiği için bunada evet dedi ve köye döndüler.
Köyde kocasının anne babası ve evlenmemiş büyük görümcesi vardı. Gittiklerinde
herşey ilk zamanlar güzeldi fakat zaman ilerledikçe kaynanası ve görümcesi ona
karşı değişmeye başladılar. Oturuş kalkışına, giyim kuşamına laf etmeye
başladılar. Bununlada kalmayıp kocasını sürekli doldurmaya başladılar. Kocası
annesinin ve ablasının söyledikleriyle kendisine baskı yapmaya başlamıştı.
Sokağa çıkmasını bile yasaklamıştı. Anne kız birde evin ve ahırın işlerini
üzerine yıkmışlardı. Akşam odasına çekildiğinde üçü oturup konuşuyorlar ve konu
hep kendisi oluyordu. Odasından konuşulanları duyuyordu annesi ve ablası hep
onu kötülüyordu. Pasaklıymış, tembelmiş, laf cambazıymış mış ta mış. Ne
yapacağını bilemiyordu. Zamanla dayaklar başladı; önceleri tokat veya yumrukla
sonraları kayışla dövmeye başlamıştı. Bir yolunu bulup buradan gitmeliydi ama
eline beş kuruş para geçmiyordu. Üstelik ailesinede ulaşamıyordu. Sabahın
köründe kalkıp akşam geç saatlere kadar çalışıyordu. Değil kendine bakmaya
nefes almaya bile zamanı yoktu. Kocası sözlü saldırılarada başlamıştı,”
çirkinsin, bakımsızsın, pissin.” Diyerek onu yataktan tekmeyle kovalıyor oda
yerde tahta zeminde yatıyordu.
Ahıra kapatılmadan bir hafta öncesinde kaçmaya karar
vermişti. İçine giyecek ve bir parça ekmek koyduğu bir çanta hazırladı. Sabah
kaçacaktı… Sabah olunca kalktı, herkes uyuyordu. Giyindi hazırladığı çantayı
aldı ve yola koyuldu. Tek yapması gereken şey ana caddeye kadar yürümekti.
Kimsye görünmemeye çalışarak köyün ara sokaklarından geçti ve ana caddeye
çıktı. Ama beş dakika sonra arkasından gelen sesle döndüğünde kocasının
gelmekte olduğunu gördü. Yüzü öfkeden mosmordu. Caddede koşmaya başladı… o
koşuyor kocasıda arkasından koşuyordu. Nefes nefese kalmıştı. Ciğerleri
patlicak hale gelmişti. Ağırlık yaptığını düşündüğü çantayıda savurdu. Daha
hızlı koşmaya gayret etti ama boşunaydı. Kocasının soluğunu hissetmesiyle onun
yapıştırdığı yumrukla yere düşmesi bir olmuştu. Adam o yere düştükten sonra
üzerine çullandı ve vurmaya devam etti. Yerde cenin pozisyonunu almış ve
darbelerden kendini korumaya çalışıyordu. Sonunda kocası durdu ayağa kalktı ve
çekiştirerek onuda kaldırdı. Arkasından sürükleyerek eve doğru yürümeye
başladı. Eve vardıklarında evin arkasındaki ahıra sürüklemeye devam etti. Ahıra
vardıklarında kapıyı açtı ve kendisini içeri fırlattı. İçeri girdikten sonra
kemerini çıkartarak bu defa kemerle vucudunun neresine rast gelirse vurmaya
başladı. Çığlıkları yalvarmaları fayda vermiyordu durması için. Epey kayışla
dövdükten sonra,” şimdide kaç bakalım. Burda kalda aklın başına gelsin.” Diyerek
ahırdan çıkıp kapıyı üzerine kilitledi ve işte bir haftadır burdaydı. Birden
ahırın kapısından sesler gelmeye başladı. Bir kadın sesi,” burda biliyorum
başka bir yerde olamaz aç ahırı.” Diyordu. “Ahırda ne işi olurki, yok burda.
Çekti gitti işte.” Diye görümcesinin sesi geliyordu. Diğer ses yabancı
gelmiyordu ve devam etti,”bak aç kapıyı diyorum sana yoksa gidip jandarmayla
geleceğim.” Dedi. Kulaklarına inanamıyordu. Sesi tanımıştı annesiydi bu. Mutluluktan
gözleri yaşarmıştı bulmuşlardı kendisini. Sendeleyerek ayağa kalktı bu arada
ahırın kapısında anahtar dönüyordu. Kapı açıldı, annesi içeri girdi. Bir an
durdu gözlerinin karanlığa alışmasını bekledi. Nihayet kızını görmüştü ,”
yavrum, naptılar sana. Korkma geçti babanda burda.” Dedi. Yavaş adımlarla
annesinin kollarına yürüdü. Annesi kollarını açarak onu karşıladı. Sıkıca sarıldılar…
“ annecim ben özür dilerim sizin sözünüzü dinlemeliydim” diyerek annesinin kollarında
hıçkırıklara boğuldu. Annesi,” artık bunların bir önemi yok yavrum kurtuldun ve
seni sağ salim bulduğum için mutluyum.” Dedi, evet artık kurtulmuştu… başını
annesinin omuzuna gömerek hıçkırıklarla sarsıla sarsıla ağlamaya devam etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder