YAŞAMIN KIYISI
En mutlu
günleriydi, bebekleri doğmuştu… Mini mini bir kız ve mini mini bir erkek. Gerçi
biraz erken gelmişlerdi dünyaya ama sağlıklıydılar en azından onlar öyle
zannediyorlardı. Taki erkek bebekleri kuvöze alınana kadar. Her şey o zaman
başlamıştı. Yaşam boyu onları mücadeleye sürükleyecek bir süreç… bebeklerine
Barış ve Damla ismini vermişlerdi. Ama barış tüm yaşamının çilesini yüklenmişti
kuvözden hatayla erken çıkarıldığında. Üstelik hatayı yaptıklarını da
kabullenmiyorlardı. Doktorlar hatalarını gizliyorlardı. İlk birkaç ay bir şey
anlaşılmadı Barışın durumundan ama ilerleyen zamanlarda hareketsiz durağan
halleri onları doktora yönlendirmişti. İlk doktora götürdüklerinde “Oğlunuz
hiçbir zaman yürüyemeyecek, konuşamayacak, hep böyle kalacak” demişti doktor.
Çünkü kuvözden erken alınması beynine yetersiz oksijen gitmesine ve beyin felci
geçirmesine neden olmuştu. Geçirdiği beyin felci de; yürümesine, konuşmasına ve
bilinç yapısına etki etmişti.
Yılmayıp
mücadele ettiler ve başka bir doktorda şanslarını denediler. Denizlideki
doktorun yetersiz olduğunu düşündükleri içinde İzmir’de bir doktora getirdiler.
İzmir’deki doktor daha umut verici konuşmuştu onlarla. Barış, fizik tedaviyle
yürüyebilecek, konuşabilecekti. Bu bilgiler doğrultusunda Barış yoğun bir fizik
tedavi ve yüzmeye başladı 1 yaşındayken. Sonuç olumluydu ve devam ettiler. Bu
esnada duydukları herhangi bir tedavi şeklini de deniyorlardı. Anne ve baba pes
etmeden mücadele etmişlerdi. Oğullarının hayatı daha kolay olsun ve
tedavilerini daha iyi yaptırmak için Denizliden İzmir’e taşındılar. Maddi
durumları kısıtlı olmasına rağmen her kuruşlarını Barışa harcamışlardı.
Denizlideyken, İstanbul’da buldukları bir fizyoterapistle anlaşmışlar ve ayda
bir hafta gelip Barışı ve arkadaşlarını çalıştırmasını istemişlerdi. Doktorun
parasını ve otel masrafını, engelli aileler birleşerek karşılamışlardı. Bu
birkaç yıl devam etti ama zorluklardan dolayı ve İzmir’e taşındıkları için
fizyoterapiyi bırakmışlardı. İzmir’de de bir fizyoterapist bulmuş ona
başlamışlardı. Ailecek psikolojileri oldukça gergindi ve bu arada damla ismini
verdikleri Barışın ikizi, anne babadan yeterince ilgi göremiyordu.
Barış
fizyoterapiyle ve yüzmeyle artık ellerini açabiliyor, kendi yemeğini
yiyebiliyordu. Büyümüş okul çağına gelmişti. Konuşamayacak dendiği halde gayet
güzel konuşabiliyordu. Danışmanlarının önermesiyle bir yıl gecikmeyle Barış ana
sınıfına yazıldı. Danışman, “barış kendi yaşıtlarıyla okula gitmeli” demişti
çünkü. Resmi kanunda hakkı olduğu halde müdür Barışı ana sınıfına almak
istememiş annesi üç gün boyunca mücadele vermişti sonunda müdür pes etti ve,”
size bir hafta deneme süresi tanıyorum. Eğer Barış uyum sağlayamazsa onu okula
almam” dedi. Bir haftalık denem süresi başarılı geçmişti. Arkadaşları önceleri
çekinseler bile yavaş yavaş Barışa alıştılar. Hatta birisi barışın ağzının suyu
aktığında ağzını sildi, bir diğeri başka bir ihtiyacını giderdi. Bu arada barış
okumayı öğrenmekte gecikmişti ama annesi yılmadı ve on beş gün tatilde kendince
geliştirdiği tekniklerle Barışa okuma yazmayı öğretti.
Ailesi,
verdiği mücadelenin karşılığını yavaş yavaş alıyordu. Barış, öğretmenlerinin
yardımıyla anneler gününde annesine sürpriz yapmıştı. Harıl harıl bir hazırlık
aşamasından sonra anneler günü gelmişti ve o gün barışın annesini sınıftan
çıkardılar ve Barışın sandalyesini sınıfın ortasına aldılar. Anneyi içeri davet
ettiler ve Barış annesine, bir kıtalık şiir okudu, hediyesini verdi. Barışın
annesi ümran hanım çok duygulanmıştı. Bunca yıldır verdiği mücadele nihayet
meyvelerini vermiş ve oğlu hayata bağlanmıştı. Mutluluk gözyaşları akıttı.
Yıllardır üzülerek döktüğü gözyaşlarına artık sevinç gözyaşları da eklenmişti.
Oğlu için her şeyden önce sağlık ve mutluluk diliyordu. Yıllarca oğlu için
kaygılanmış ve nasıl bir geleceği olacağı konusunda sürekli endişeleri olmuştu.
Çünkü kendisi bu dünyadan göçtüğüne oğluna ve kızına daha güzel ve sağlıklı bir
yaşam bırakmak istiyordu. Oğlu ona veya yanında ikinci bir kişiye hep muhtaç
yaşayacaktı. Bundan dolayı onun engelli durumunu en aza indirgemeye ve yaşamını
sağlıklı idame edecek hale getirmeye çalışıyordu. Eşiyle beraber en büyük
kaygıları bunlardı. Çünkü biliyorlardı ki bu toplumda engelli bir kişi olarak
yaşamak çok zordu. Geleceğe sağlam adımlar. 23 Nisan’da da organizasyona
katılmıştı Barış. Arkadaşları çayda çıra oyunu oynayacaklardı ama Barış engelli
olduğu için oynayamıyordu. Annesi ona da kıyafet aldı ve Barış 23 Nisan’da şiir
okudu. Bu Barışı çok mutlu etmiş ve derslerine dört elle sarılmıştı.
Orta okul ve
lise dönemi güzel geçmişti. Başarılı bir öğrenciydi. Ne kadar zor olsa da
annesi Ümran Hanım onu okula taşıyordu. Barış büyüdükçe psikolojik sorunları da
büyüyordu. Neden kız arkadaşı olmadığını ve neden diğer insanlar gibi
olmadığını sorguluyordu. Arada kendisiyle dalga geçip, “elim kimseye değmeden
tertemiz gideceğim” diyordu. Barış okul hayatında hep iyi öğretmenlerle
karşılaştı ve sağlam dostluklar kurdu. Bu dostlukları hep uzun süreli olacaktı.
Toplum içerisinde olmasa bile yakın çevresinden hep destek görüyordu. Ailede,
hatta sülalede Barıştan başka engelli yoktu. Ama akrabaları Barışa hep manevi
destek olmuşlardı. Müdür ve öğretmenler hep destek olmasına rağmen arada
sıkıntıda yaşanmıyor değildi. Barışın, spor, müzik gibi giremediği derslerin
zamanında ders alma hakkı vardı ama müdür bunun mümkün olmadığını söylüyordu.
Yani Barışın eğitim hakkına kısıtlama getiriyordu. Annesi ve babasının
zorlamasıyla bu boş saatlerde ders almaya başladı. Müdür, boş sınıf varken eski
kömür odasını boşaltmış ve Barışa ders sınıfı yapmıştı. Annesi ve babası yasal
yollarla haklarını arayıp Barış için daha sağlıklı ders ortamı sağlamışlardı.
Lisede
bitince Barış kendini boşlukta hissetti bir beş altı ay kadar. Daha sonra halk
eğitimde bilgisayarlı muhasebe kursuna başladı. Kurs ikinci katta olduğu için
annesi görevliden yardım istemiş ama görevli bunu bir kere yaptıktan sonra
artık yapamayacağını belirtince; annesi kurs süresince Barışı sırtında
taşıyarak çıkarmaya başlamıştı. Barışın danışmanı, barışın zihinsel bir sorunu
olmadığını ve normal herkesin gittiği kurslara gidebileceğini söyleyince farklı
farklı kurslara gitmeye başladı. Ama barış iş bulamıyordu. Devlet daireleri ve
özel sektörde çalışma hakkı olduğu halde kendine uygun iş bulamıyordu. Ona
uygun iş olduğundaysa tecrübe istiyorlardı. Ama Barış, ailesinden aldığı
destekle yılmıyor ve çaba gösteriyordu. Bu azimle EKPPS’ye hazırlanmayla
başladı. Barış oldukça gururlu bir genç olmuştu ve iş konusunda torpil
istemiyordu. Önemli pek çok yerde tanıdığı olmasına rağmen yardım almadan
kendisi başarmak istiyordu. Bu arada barışın yürüyebilmesine bir umut doğmuştu,
engelliler için özel tasarlanmış bir yürüme aleti almışlardı. Barış onunla
yavaş yavaş yürümeye başlamıştı…
Bu arada
Damla’da kardeşine destek olmaya başlamıştı. Mizaç olarak sakin yaratılışlı bir
genç bayan olmuştu. Kardeşinin durumu onu başlarda kıskançlığa sürüklese de
zamanla bu durumu aşmış ve ona destek olmaya başlamıştı. Biliyordu ki annesi ve
babası öldüğünde Barış ona emanetti. Sadece ikizi değil barış onun canıydı, o
olmazsa olmazdı. Ailece pek çok zorluğun üstesinden gelmişlerdi. Hepsi azim ve
kararlılıkla motive olmuş ve geleceğe daha sağlam adımlar atarak daha sağlıklı
halde hazır hale gelmişlerdi. Verdikleri mücadele oldukça çetin olmasına rağmen
artık Barışın yürüyebileceği ümidi onları daha da güçlü kılıyordu. Barış
ailesiyle birlikte “geleceğini yarat” mıştı. Bu çabanın çoğu ailesi tarafından
yapılmıştı. Onlar olmasa Barış bunu tek başına başaramayacağını biliyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder