YALNIZLIK
Tepeden aşağıya doğru kıvrılarak inen patikaya baktı önce.
Sanki derin düşüncelere dalmıştı. Aniden harekete geçti ve patikadan aşağı
inmeye başladı. Su, onu adeta çekiyor yanına çağırıyordu. Patika yoluna uzanmış
dikenli sarmaşık tellerini eliyle dikensiz yerinden tutarak kenara çeke çeke
dikkatle inerken birde türkü tutturdu içli içli. Sesi, kendisine yabancı
geliyor olsa da devam etti… Ve evet nihayet yolun sonu; kumsala ayak basma
zamanı, sandaletlerini çıkardı eline aldı. Ayağını bastığında yakmasına aldırmadan
kumların üzerinde yürümeye başladı. Yavaşça yoluna devam etti, tüm dikkatini
kumda yanan ayaklarına vermişti ama birden suyun sesiyle kendine geldi ve
başını kaldırıp kıyıya vuran dalgalara baktı. Hemen sahil kenarında, kumlarda
birisi oturmuştu. Arkası dönüktü kendisine ve saçları kısaydı. Ayağında şort
üzerinde tşört görüyordu ama cinsiyetini belli eden hiçbir şey yoktu görünürde.
Birden içinin sıkıldığını hissetti, yalnız kalmak istemişti
oysa. Bunca yıldır yaptığı gibi sadece birazcık yalnız kalmak istemişti
sahilde… İçten içten şansına küsse de, yapmacık bir tebessüm yerleştirdi
dudaklarının kenarına ve bu beklenmedik kişinin yanına doğru yürüdü.
Nihayetinde o bozmuştu yalnızlığı ve bunun öcünü almak için oda onun
yalnızlığını bozacaktı. Yavaşça ilerledi ve kıyısına bağdaş kurarak oturdu;
“Merhaba.” Dedi, usulca… “Merhaba.” Dedi beriki ve oda usulca… Birden sanki
yıllardır tanışıyormuş gibi kolunu ileri doğru uzattı ve “görüyor musun ufku?
Tıpkı bizim gibi yalnız.” dedi beriki tekrar. Şaşrımıştı, nereden bilebilirdi
ki yalnızlığını, bu kadar açık ve net biçimde bir çizgiyle bir kalmede
anlatmıştı! Oysa kendisi ne kadar zorluk çekmişti “yalnızlık”ı netleştirmek
için beyninin içinde, ruhunun derinliklerinde… Sadece yaşamıştı onu ama
netleştirememişti kelimelerle.
Döndü, ruhundaki heyecanı sesine yansıtmamaya çalışarak,
“Nereden biliyorsun ki?” diye sordu. Beriki cevapladı, “Anlamadın mı?”
“Anlamadım.” Dedi. “Oysa ben ne kadar da net anlatmıştım bunu sana ilk
kelimelerimle, öyle düşünmedin mi? Diye devam etti beriki. “Düşündüm, fakat sen
bunu nasıl bilebilirsin ki?” “Bilirim ben, yapım bu. Aklından geçenleri okurum
insanların.” Diye cevapladı beriki gene… “Ama nasıl, nesin ki sen bir ermiş mi
yoksa?” deyince, bir kahkaha attı beriki, “Hah hay!! Anlamamış hala. Neyse
zamanı gelince anlayacaksın nasıl olsa.” Dedi. Kurtulmak istedi ondan,
yalnızlığını geri almak ve sakinleşmek istedi. Oysa o gitmiyordu yanından. Buna
katlanabileceğini farketti, yeterki sesini çıkarmasın dı… Daldı dalgaların
hırçın hırçın kumlarla dans edişine. Ve sonra aklına geldi, saatine baktı…
“Hımm, ilaç vakti gelmiş.” Dedi kendi kendine yüksek sesle ve çantasından ilaç
kutusunu ve pet suyunu çıkardı. Hapı ağzına attı, suyu yudum yudum geçirdi
boğazından. Gözlerini kapadı, öyle biraz kaldı. “sessizlik.” Diye mırıldandı.
Yalnız olmadığını
yanında birisi olduğunu hatırladı birden ama başını çevirip baktığında
“yalnızdı” başını sağa sola çevirdi, yok, gitmişti… “ne çabuk uzaklaştı.” Diye
mırıldandı kendi kendine… Kim bilir? Onu getiren yalnızlığı götürense
ilaçlarıydı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder