İŞÇİ VE EMEK BAYRAMINIZI KUTLARIM
Geçen pazartesi, ülkenin
gündemini işgal eden haberlerden birini yorumlamak adına kaleme alacağım
denemenin konusunu bulmak için, gündeme dönüp bir bakma ihtiyacı hissettim.
Ahıvahı, derdi tasası
bulunmayan memleketimin manşetlerinde maalesef dişime göre bir haber
yakalayamadım.
_ Şike iddiaları, taraf
tutan hakemi, bol küfürlü, kavgalı Futbol dünyası mı? İlgim yok geç.
_Antalya Huzur evinde
silahlı saldırı. Nedense pek şaşırmadım. Ne kadar kolay alıştırıldık. Geç.
_Enflasyon verileri,
Emekli maaşları. Bu da yavan.
_Son yedi ayda yirmi
yedi bin çoluk çocuk demeden öldüren İsrail’ le ticari ilişkiyi bitirme
kararı. Ben bayağıdır alışverişi bitirmiş olmama rağmen devlet
büyüklerimin bu kararı yeni düşünmelerine biraz içerler gibi olsam da bu da
değil.
Baktım ülkem güllük
gülistanlık, bende geçen haftaya denk gelen 1 Mayıs İşçi ve emekçi bayramını
anlatayım dedim naçizane. 1 Mayıs’ın neyinden bahsedeyim diye düşündüm.
1 Mayıs kavramının
ortaya çıkışının 1880’ler de küçücük çocuklar dahil olmak üzere, günde 14-15
saat çalışmak zorunda bırakılan insanların eliyle paralarına para katan zengin
şirketlerin ve yancı siyasi gücün emrinde, haklarını arama mücadelesini
anlatmayacağım.
Ya da MARX’IN ‘’
Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yoktur. Oysa
kazanacakları bir dünya var. Dünyanın bütün işçileri birleşin.’’ Propagandasını
kılavuz yapıp, insan sömürüsünün batağında boğulanları da anlatmayacağım.
1 Mayıs 1977 de Taksim
meydanında öldürülen faili meçhul 37 canı da yüceltmeyeceğim.
Ülkemizde bu tarihin 1923’ten
beri kutlanmasına ve ben 2009 da resmî tatil olarak kabul edilen bugünün 1
günlük bayram edasıyla salınmasına kafayı taktım.
Yukarıdaki satır
başlarını biraz düşündüğümde, İşçi ve emekçi sınıfına lütuftan öte gitmeyen bir
gün olarak görmeme sebep oldu. 21. Yüz yıl kölelerine bayram kabul etsinler
eğlensinler diyerek ihsan olarak gördükleri bir güncük.
En başından şunu
söylemek gerektir ki; Kölelik ve kölecilik bitmemiş! Sadece farklı kılığa
bürünmüş, varlığını daha acımasızca tarihten edindikleri bilgilerin
kılavuzluğun da sürdürmektedir. Mısır’da piramitleri diken eller, 1880’nin
firavunlarının fabrikalarında çoluk çocuk çalıştırılmış, aynı ellerle New York’un
gökdelenlerini dikmişlerdir. Tek fark geçmişte ölülere dikilen anıtlar,
şimdinin dünyasında ebedi dünyaları adına dikiliyor.
Afrika’ dan evcil hayvan
gibi toplanan siyah derili insanların yerine bugün güneşin altında eken biçen veya
maden aramak için yerin metrelerce altında kömürden, elmastan kararmış
suratlara bırakmış durumda.
On bin TL. maaşla geçinin
denen emeklinin tabiri caiz ise iliğini kemiğini kurutmuş bir zümrenin,
diktikleri sarayların içinde yaşamaları kölecilik değil de nedir?
Aynı konuşan
ağızlar zulme sesini çıkaran Amerika’da, Avrupa’da Üniversite ve sokaklardaki
halkının ağzını kapattığı gibi, Filistinlilerin akrabalarının, kardeş
saydıklarının kaygısız umursamaz bırakmadı mı?
Bir söz vardır.
‘’Ağzına bir parmak bal sürmek’’ 1 MAYIS İŞÇİ VE EMEKÇİ BAYRAMI, Proletarya
ağzıyla söyleyeceğim; ‘’ Çok uzatmayın. Yetinin. Bir gün bahşettik size.’’
Diyen burjuvanın sesi değil de nedir?
Her ne kadar kapitalizm
kendine karşı yöneltilen her karşı duruşa, sırtını daha bir sağlama alan
buluşlarla karşılık veriyor. Her yıl kutlanılan 8 Mart kadınlar gününün 1911 de
New York’ta bulunan bir fabrika da ölen 123 kadının ölümüyle sonuçlanan
yangının bir yansıması olduğu unutturulmuş. Reklam sektörünün devreye girişi ve
kampanyalarla hakların kazanıldığı bu geçmişin mazlum halkların kanlarıyla
yazdıkları tarihler, yeniden sermayenin cebini şişiren gelir kapılarına
dönüştürülmüş… Parayı ilah ilan edenler dünyanın sonunu getirene kadar
durmayacağa benziyor. Ta ki kendi sonlarını kendileri getirene kadar.
Unuttuğumuzu hatırlamaya her yeltenişimizde yapay zekanın oyuncaklarıyla
unutturulduğumuz daha önce görülmemiş çağda var oluş sebebimizi dahi unutmuş
durumdayız.
Hatırlatmakta
yarar var. 1 Mayıs’ın önemi; hakların verilmeyip alındığının, işçi
sınıfının ellerinin emeğine, baronlar kendi safi hisleriyle bahşetmiş
olmadıklarıdır. Emekçi elde edebildiği pek çok hakkını çok bedeller ödeyerek
elde etmiş. Evlerine götürebilecek kuru bir ekmeğin hatırına çekmeye
zorlandıklarını, sömürülmelerine yeter dedikleri anda, bir günlüğüne bizde
varız dedikleri bir günü ne yazık ki yine mücadele ederek elde etmeleri
gerekmiştir.
İçi boşaltılmış
bayramlar, günler dünyanın her yerinde hâkim zümrelerin elini kuvvetlendiren,
kendilerine yeni kar kapıları ürettikleri yeni icatlar halinde dönüştürülürken;
eskinin piramitlerin, sarayların altında yatan köleler, bugün gök delenlerin,
Plazaların, AVM’lerin altında olmasa da yanı başında sürünüyor. Bir günlüğüne
avluya çıkarılan mahkûmun yürümeyi unutmuş adımlarına, ertesi gün benim cebim
için tekrar koş diyen vicdansıza; insafının kuruması dileğiyle…
ÖZLEM DURMAZ İŞLEK