Dua
Bir sisin içinde dolaşırız bazen ve nasıl çıkacağımızı
bilemeyiz… Belki de düçar olduğumuz sıkıntıyı çözemeyiz. Bunaldığımızda bir
dost eli isteriz ve arayışlara gireriz. Yaşamımız allak bullak olmuştur,
varlığımız benliğimiz alt üst ve biz kendimizi dibe vurmuş hissederiz… Maddi
manevi sıkıntılarımıza yardım eli isteriz içten içe ama henüz bu istek
bilincimize çıkmamıştır. Yoldaş ararız yaşamımıza ve gönlümüze ama nerede
bulacağımızı bilemeyiz. Acizliğimizi idrak edememişizdir henüz ve varlığımızın
bizden daha büyük bir güce ihtiyacı olduğunu… Bu keşmekeşler arasında gidiş
gelişlerimiz vardır.
Oysa tükenmeyen ve hayatımızda bize dost olan şeyler vardır
yaşadığımız girdabımızın içinde. Bu bir dost eldir ki öyle bir eldir ki kainatı
kuşatmıştır. Biz farkında olmasak da yüreğimizi de kuşatmıştır. Gözlerimizi
kapayıp karanlıkta giderken bizim elimizden tutup yolumuzu buldurandır,
içimizde hapis kalan çığlığımızı duyandır. Yalnızlığımızı gideren ve bize
merhamet elini uzatandır. Bazen gözyaşıdır, bazen bir tebessümdür, bazense
rüyalarımızdır bize dost olan… Bizse hep başka yönlere bakarız ve göremeyiz
çünkü bize uzatılan eli tanımayız kimi zaman.
Bir dostun elidir dua eli… Bir dostun gücüdür, duanın gücü…
Bir sevgidir… Bir çaredir varlığımıza. Dualar, yaramıza derman ve yaratıcıya
yaslanıştır. Bizi, girdaplarımızdan, çaresizliğimizden, karanlıklarımızdan
çıkartan. Yüreğimize serin serin sular serptiren. Varlığımız süregeldikçe
dualarda süregelmiştir o zamandan bu zamana. Bazen gece bazen gündüz bazen evde
bazen yürüken bazen oturuken bazen ayaktayken bazen gözlerimiz kapalı bazen
secdede… Varlığını yaşamımıza paralel
sürdürmüştür çünkü yaratıcının gücünü temsil eder. Derki: “isteyin vereyim,
sizin istemeniz benim gücümdendir. Ne kadar isterseniz bende o kadar gücümü
ortaya koyarım. Cömertliğimle size ikramda bulunurum”
Oysa bazen kaçarız dualardan. Kendi kabuğumuza çekilir ve
lanet mahlukun fısıldamasıyla ümitsizliklere yuvarlanırız… Gözlerimizi kapatır
umudu yok sayarız yaşamımızda. Bizi, elimizi kolumuzu bağlayan yanılgılara
düşeriz. Yok bunun çaresi dua ne işe yarar der çaresizlik batağında yuvarlanır
dururuz. Küçük kıyametimizi yaşarız iç dünyamızda…
Oysa ümitsizlik ve yeis lanet mahluktandır der Allah… Bir
silkelenip kendimize gelip Allah’ın ipine sarılırsak tüm düğümlerimiz çözülür
yavaş yavaş. Tüm gözyaşlarımız diner. Tüm varlığımızı umut sarar cıvıl cıvıl.
Nasıl istersek öyle yapalım: ister kalbimizle, ister dilimizle, ister
davranışlarımızla, dualarımızı sunalım rabbimize. Bize sevinç gözyaşları ve
umudu bahşetsin ve sıkıntılarımız yavaş yavaş çözülsün.
Öyle anlar vardır ki kimseyle paylaşamadığımız duada o
anlardan biridir sadece kişiye özel olan. Yalvarışların kainattan yankılandığı
sırra ulaşan. Bizler varlığımızın esası olarak bize verilen dua müminin
silahıdır gerçeğinden uzaklaşmamalıyız. Veya dualarınız olmasaydı ne
ehemmiyetiniz vardı düsturundan. Sadece
kendimiz için değil tüm sevdiklerimiz için yüreğimizi açalım yaradanımıza ve
kuşanalım silahımızı, sımsıkı sarılalım ona. Sonuç Allah’tandır biz yolu
izleyelim yeter.
Sır burada işte bu gerçekte yatar. Eller gökyüzüne
doğrulmuş, boyun mahsun ve bükük, gözyaşları gözpınarlarından akar usul usul ve
dileriz rabbimizden yüreğimizdekini. Acizliğimizi Allaha sundukça ve ondan uzak
durduğumuz anlardan pişman oldukça kapılar açılır bize, yüreğimize… Ferahlarız,
kuş gibi hafifler bir dostun kapısına sığınmış olmanın huzurunu tadarız.
Kulluğumuzu güçlendiri, eksiklerimizi tamamlarız yavaş yavaş. Benliğimizi
buluruz… Şükür nidaları yükselir yüreğimizden dilimize ve oradan semalara
uzanır, meleklerin katına bazen melekler götürür bazense bizzat Rabbim aracısız
kabul eder.
Dualara açalım yüreğimizi. Gök semalar açılsın bize. Güzel
yüreklerimiz sevinçle ve mutlulukla dolsun kulluğumuzun gerçek idraki
karşısında. Hepimize en güzel dua saatleri diliyorum ve bizi de duasız
bırakmayın. Allah’a emanet…